“Şimdi samimi olarak söyleyin. Netanyahu hakkında alınan tutuklama kararını duydunuz. İktidarın ve muhalefetin bütün medyası bunu birinci haber olarak verdi. Ya Hamas’la ilgili ikinci karar? Duydunuz, okudunuz mu?”
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 7 gündür kendi halkından çok çok önemli bir mahkeme kararını saklıyor.
Fatih Altaylı geçen haftaki bir yazısında bununla ilgili çok çok önemli bir çelişkiyi diye getirdi.
Konu, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail Başbakanı Netanyahu ve İsrail eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında aldığı uluslararası tutuklama kararıydı.
Bu kararı dünyada en büyük coşkuyla alkışlayan da Türkiye Hükümeti oldu.
Altaylı sordu: Netanyahu soykırımcı da, El Beşir neciydi?
Fatih Altaylı haklı olarak mealen şunu sordu: Siz bu kararı coşkuyla karşılıyorsunuz. Doğrudur. Bizler için de alkışlanacak ve desteklenecek bir karar bu.
Ama Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yıllar önce bir öbür kişi için aldığı karar daha var.
Sudan’da 300 bin kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i de “İnsanlığa karşı suç işlemekle” yargılamış ve hakkında tutuklama kararı çıkarmıştı.
Netanyahu ve Erdoğan
Fatih Altaylı’nın sorusunda çok çok önemli bir eksik vardı
Bugün benzeyenmahkemenin Netanyahu için aldığı kararı alkışlayan, destekleyen, en büyük alkışı veren Ankara, geçmişte o adam için ne yaptı?
Defalarca Ankara’ya davet edip en üst seviyede ağırladı.
Bu büyük bir çelişki ve prensipsizlik değil mi?
Altaylı’nın yazısı mealen buydu.
Çok da haklı bir tenkit.
Ama o soruda bugün için çok daha çok önemli bir eksiklik vardı.
Bayanlar baylar mahkeme o gün bir değil iki; iki değil üç kişi için karar aldı
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, mahkemenin kararı için, “Bu iki kişi er ya da geç soykırım suçundan hesap verecektir” dedi.
Hesap vermesi istenen yalnızca bu iki İsrailli isim miydi?
Şimdi sıkı durun…
Uluslararası Ceza Mahkemesi o gün bir değil iki, iki kişi için değil 3 kişi için karar aldı.
Ama Ömer Çelik de, öteki yetkililer de mahkemenin aldığı kararın ilk kısmı hakkında tek söz etmediler.
Adeta yok kararında saydılar.
Bayanlar baylar, Ankara bu kararın ikinci kısmını kamuoyuna duyurdu,birinci kısmını 7 günden beri halktan saklıyor.
Oysa o o denli saklı gizli bir karar değildi. Mahkeme bütün dünyaya duyurmuştu o kararı da.
Natanyahu ve Gallant
Ankara’nın açıklamadığı o kararı şu anda ben açıklıyorum
Evet o gün mahkeme, İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma bakanı Yoav Gallant hakkında uluslararası tutuklama kararı çıkardı.
Kararın münasebeti şuydu: “İşgal altındaki Gazze’de insanlığa karşı savaş suçu işlemek…”
Gerçekten çok ağır bir insanlık hatasıydı…
Benim de gönülden desteklediğim, alkışladığım bir karar bu.
Netanyahu, hele hele Hamas lideri Sinvar’ın öldürülmesinden sonra, artık dünyanın vicdan sahibi bütün insanlarının gözünde apaçık bir savaş suçlusudur.
Sırp kasabı Milesoviç’ten zerre kadar farkı yoktur.
Nitekim dünyanın önde gelen demokrasi ülkeleri de kararı destekledi ve kimileri uygulayacağını açıkladı.
Buraya kadar olağan.
Muhammed Deif
Mahkeme benzeyengün Hamas lideri hakkında da benzeyensuçtan tutuklama kararı verdi
Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi gün bir karar daha aldı.
Hamas’ın silahlı kolu başkanı Muhammed Deif hakkında da tutuklama kararı çıkardı.
Deif’in öldürüldüğüne dair kimi tezler varneticede suçun niteliği ortadan kalkmıyor.
Ona yüklenen suç da Netanyahu ile birebirdi.
Yani “7 Ekim 2023 günü İsrail topraklarında insanlığa karşı savaş suçu işlemek…”
Şimdi samimi olarak söyleyin.
Netanyahu hakkında alınan tutuklama kararını duydunuz.
İktidarın ve muhalefetin bütün medyası bunu birinci haber olarak verdi.
Ya Hamas’la ilgili ikinci karar?
Duydunuz, okudunuz mu?
Ne diyor bu iki karar bütün dünyaya?
Ne diyor bu iki kararı arka geriye okuduğunuzda?
İkinci kısmından başlayalım.
Diyor ki;
Evet, Netanyahu ve eski savunma bakanı birer teröristtir ve insanlığa karşı savaş suçu işlemişlerdir.
Ama aynı vakitte diyor ki;
Hamas örgütü de 7 Ekim 2023 günü İsrail’de konserde eğlenen gençlere, insanlara saldırıp, bin 400’den fazla insanı vahşice katlederek aynı şekilde insanlığa karşı savaş suçu işlemiştir.
Uluslarası Af Örgütü’nün sitesindeki ilk 2 habere bakın
Sadece Uluslararası Ceza Mahkemesi mi diyor bunu?
Girin Uluslararası Af Örgütü sitesine orada da karşınıza çıkan ilk iki yazı şunlar:
(*) Bir, silahlı Filistin grupları 7 Ekim’den beri işledikleri kabahatlerin hesabını vermelidir.
(*) İki, Gazze’de kitlesel yıkım ve vahşet…
Yani savaşan iki tarafın da insanlığa yaptığı vahşeti anlatıyorlar.
Biri, örgüt terörü…
Öteki, devlet terörü…
Ankara’nın Hamas konusundaki resmi görüşü nedir?
Tekrar Ankara’ya dönelim…
Netanyahu’ya tutuklama kararı alan mahkeme, Hamas lideri için dekararı almış.
Ama Ankara’nın Hamas konusundaki resmi görüşü nedir?
Ne olduğunu şahsen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından duyduk.
Hem de defalarca…
“Hamas bir terör örgütü değildir.”
“Hamas Filistin halkının ‘Kuvayı milliyesidir…’”
Ankara’da kapalı kapılar gerisinde Hamas’ı sorun, alacağınız karşılık şu
Sadece Cumhurbaşkanın ağzından söylem edilen bir görüş bu.
Ama gidin Ankara’ya, kapalı kapılar gerisinde sorun…
“Hamas’a bu türlü bakan” resmi yetkili sayısı bir elin parmağını geçmez.
Hamas Türkiye’nin kapısını çalarsa ne olacak?
Şimdi Türkiye’nin önünde çok önemli bir sorun var.
Katar Hamas’ın ofisini kapattı.
Bütün gözler Türkiye’ye çevrildi.
Çünkü bütün dünyanın gözünde en yakın ihtimal Hamas’ın ofisini Türkiye’ye taşıyacağı yönünde.
Zaten dünyada gidebileceği fazla bir yer de yok.
Çünkü, İhvan yanlısı bir örgüt ve bu siyaseti dinî olarak destekleyen yalnızca iki ülke var.
Pakistan ve Türkiye…
Ankara’da herkesin çok iyi bildiği iki sır
Şuana kadar Ankara’dan bu bahiste bir doğrulama gelmedi.
Ama herkesin bildiği sır da şu: Makul insanların çoğu kaygılı.
Çoğu biliyor ki, bu husustaki karar ülkenin menfti doğrultusunda alınsa “hayır çıkacağı” kesin.
Ama herkesin bildiği bir öbür sır da şu: Bu karar Cumhurbaşkanı’nın iki dudağının arasında…
Coşkulu bir belagat anında Türkiye’nin kapıları gerisine kadar Hamas’a açılabilir.
Mahkemenin üç tutuklama kararı makul insanların elini kolaylaştırabilir
İyi de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu ikili kararından sonra kapılar hala açılabilir mi Hamas’a?
Ülkemizi düşünüyorsak açılmaması gerekir.
Ne yazık ki hiçbir resmi yetkili bunu açıkça söyleyemeye yürek edemiyor.
İkili görüşmelerde kulaklara fısıldanan şu:
“Hamas inşallah kapımızı çalmaz…”
Çünkü çalarsa, Külliye’den her an “Açın” talimatı gelebilir.
Hamas’a da El Beşir protokolü olur mu?
Çünkü Fatih Altaylı’nın verdiği El Beşir örneği ortada.
Ayrıca Türkiye Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarına taraf değil.
Yani “ Netanyahu katil”, “Hamas, Kuvâ-yı Millîye” demeye devam edebilir.
Ama ortada çok açık bir gerçek var.
Artık hepimiz Hamas’a bu şahsi bakışın nelere mal olduğunu görüyoruz.
Bugün Türkiye ateşkes ve tahlil konusunda tamamen devre dışı…
Dış siyasette yalnızca İsrail-Filistin savaşında değil, Suriye’de tesirimiz giderek azalıyor.
Putin’in temsilcisinin ağzından ilk defa duyduğumuz bir kelime
Putin’in Suriye temsilcisi Aleksander Lavrantyev geçenlerde TASS’a verdiği mülakatta Suriye’de Türkiye’yi “işgalci devlet” olarak gösterdi.
Bir Rus yetkilinin, hem de Putin’e çok yakın bir insanın ağzımdan ilk kez “işgal” sözünü işittik.
Kısaca çoğumuz şunu çok iyi biliyoruz.
Bu duygusal şahsi dış siyaset devam ettiği sürece artık “kazanan taraf” olmamız, “game changer” oyun değiştirici rolü oynamamız kolay değil…