Bir Aktivistin Gözünden: İki kutup arasında Avrupa
* Gülseren Onanç
AB kurumları ve bedelleri ile 2001-2003 yılları arasında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin ilk web sitesini yaptığımızda tanıştım. Daha devlet kurumlarını web sitesi yapmaya yeni başlamıştı.
O dönem AB Genel Sekreteri olan Büyükelçi Volkan Vural bu türlü bir proje yapacaklarını söyleyip işi anlattığında heyecanla projeye sahip çıktık. Dört kafadar (Leyla, Cengiz, Kerem ve ben) yüksek maliyetli bir projeyi en düşük teklifi vererek gerçekleştirildik. Çünkü bu bizim için memleketimize karşı bir sorumluluktu.
Türkiye’nin AB Süreci EU–Turkey Projesi
EU-Turkey projesi ismini verdiğimiz projede önce AB’nin çalışma biçimi ve pahaları üzerine dikkat kesildik. Cengiz Aktar proje danışmanı olarak bize üçlü bir sacayağı çizdi; 1) AB Kurumları ve üye devletler, 2) Üye ülke devlet ve kurumları 3) Sivil toplum.
Avrupa bedelleri ise bizi en heyecanlandıran şeylerdi; insan onuru, temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, eşitlik, kapsayıcılık azınlık haklarına saydı, çoğulculuk, dayanışma, demokrasi. Türkiye AB üyesi olunca bütün bunların uygulandığı bir ülke olacak hayali peşinden gitmek bile şahane bir süreçti. Bu projeden çok şey öğrendik. Bizim ömür çizgimizde çok tesirli oldu.
2005’te Türkiye AB üyelik müzakerelerine başladığında ülkem ismine çok sevinmiştim. 2008 yılında Türkiye Bayan Girişimciler Derneği Başkanı olarak Brüksel’de ilk bayan sivil toplum ofisinin açılmasına öncülük ettim. Çünkü derneğimizi AB sürecinde Türkiye Cumhuriyeti kadar değerli ve çok önemli görüyordum. Bayanların eşitlik mücadelesinde AB üyeliğinin çok gerekli olduğuna inanmıştım.
AB Parlamentosu hayalim: Coğrafya kaderdir
2011 yılında CHP’de siyaset yapmaya başladığımda hayalim bir gün CHP’den AB Parlamentosu seçimlerine katılmaktı. Türkiye’nin 2015’te müzakereleri tamamlayıp üye olacağını ve Türkiye’deki ilk AB seçimlerinde aday olarak Avrupa Parlamentosu’nda parlamenter olmayı hedeflemiştim.
Yıl 2024 ve Türkiye’nin AB üyeliğii bir ajandası bile yok. Ne Türkiye’de ne de Avrupa’da Türkiye’nin AB üyeliği konuşulmuyor. AK Parti iktidarının insan hakları başta olmak üzere, hukuğun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, şeffaflık, hesap verilebilirlik bahislerindeki tavırları ile Türkiye’nin AB düşü bitti. Ben de “coğrafya kaderdir” diyerek öbür hayallerim gibi bu hayalimden de vazgeçmek zorunda kaldım.
AB memleketim için hala çok yaşamsal
Oysa dünkü Kobani davasının sonuçlarına, AİHM kararlarına karşın mahpusta tutulan Gezi tutuklularına, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen Türkiye’ye baktığımızda AB üyeliğinin ne kadar yaşamsal olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Son dört aydır eşim Hüsam’ın akademik bir çalışma için geldiği şahane bir AB Enstitüsü olan Avrupa Birliği Üniversitesi (EUI) ve onun ulus ötesi yönetişim fakültesi olan STG’de, AB uygarlığının temellerinin atıldığı Floransa kentinde, yeniden AB üzerine düşünmeye başladım. Yakında yapılacak AB seçimlerini, siyasetlerini dikkatle takip etmeye çalışıyorum.
AB Parlamentosu seçimleri
Avrupa Parlamentosu seçimleri 6-9 Haziran 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 27 Avrupa Birliği üyesi ülkesi 705 parlamenteri Brüksel’e yollayacak. Ülkelerde siyasi partiler üyesi oldukları parti grupları için adaylarını belirlediler. Almanya, Fransa ve İspanya’daki yeşiller ve sol partiler gibi daha genç partiler listelerini parti üyelerinin iştiraki ile ön seçim yaparak belirlediler. Bunlar dışındaki bütün partiler, muhafazakâr ve sosyal demokratlar listelerini parti idaresince belirlediler.
AB Parlamentosu’na seçilen parlamenterler parti grupları, Avrupa Birliği siyasetlerinin geliştirmek üzere çalışacaklar. Alman sosyal demokrat SPD’den seçilen bir parlamenter ile İtalya, İspanya ya da Yunanistan’dan gelen sosyal demokrat ve merkez sol parti temsilcileri Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttafıkı (S&D) çatısı altında siyaset yapacaklar. Keza merkez sağ partiler de Avrupa Halk Partisi (EPP) çatısında çalışacaklar. Toplam 7 tane grup var.
İki kutup arasında Avrupa nasıl bir seçim yapacak?
Bu seçimler üye ülkelerin hem iç siyasette hem de Ukrayna ve Filistin aynıi iki uluslararası bahiste zorluklarla karşı karşıya. Avrupa siyaseti için kritik bir seçim olacak. Avrupa iki kutup arasında çekişmeler yaşayan rahatsız bir süreç yaşıyor. Bir tarafta göçmen aksisi sağcı siyasetçiler yükselirken öte tarafta Filistin’e özgürlük talep eden, iklim krizi siyasetlerini önceleyen yeşil partilerin yükselişi var. Bakalım Avrupa kamuoyu nasıl bir Avrupa Birliği için oy verecek.
Barış yanlısı, kaybolmaya yüz tutan demokrasi, azınlık haklarının korunması, çoğulculuk ve dayanışma kıymetlerini savunan bir Avrupa Birliği’ne bütün dünyanın çok ihtiyacı var.
Eurovizyon bu sefer ayrıştırıcı oldu
Geçen hafta gerçekleşen Dünyanın spor dışındaki en büyük etkinliği olan müzik yarışı Eurovision, İsrail’in Gazze’deki savaşının son cephesi haline geldi. Eurovision’un sloganı “müzikle birleşmek” olsa da Malmö’deki hava çoğu zaman kinden daha ayrıştırıcı oldu. BU yarıştaki görünür ayrışma Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu ikilemi de su yüzüne çıkardı.
Floransa’nın San Marco Meydanı’nda küçük bir Gezi Direnişi Var: Filistin’e özgürlük
Avrupa’daki üniversitelerde yapılan Filistin’e özgürlük ve barış talep eden protestolarda AB’nin dünya barışında faal bir rol oynanması talep ediliyor.
Floransa’nın San Marco Meydanı’nda da üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin organize ettiği ‘Filistin’e özgürlük’ protestosu var. Gezi gibi barışçıl bir direniş. Gençler 3 gündür çadırları ile orada geceliyor. çabucak bir sistem kurmuşlar, yiyecek sağlık gibi yardımlaşma ağını kurmuşlar. Daima konuşmacıların yer aldığı söyleşiler organize ediyorlar. Akademisyenler, sanatkarlar destek olmaya geliyor. Akşamları birlikte belediye binası olarak da kullanılan Palazzo Vecchio’nun önüne kadar yürüyüş yapıyorlar. Protestocu gençler Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella ve Başbakan Georgia Meloni’nin İsrail yanlısı telaffuzlarını eleştiriyorlar.
Polisin bu gruba karşı nasıl davranacağı bilinmiyordu, bu güne kadar polis uzaktan takip etmeyi seçti. Beni çok heyecanlandıran, Gezi’yi hatırlatan bu protesto ne kadar sürecek ve ne kadar tesirli olacak, göreceğiz.
Floransa’dan AB’ye ve Türkiye’ye barış dileklerimi yolluyorum.
* Bu yazı esitlikadaletkadin.org sitesinden alınmıştır